Kötü günler yaşıyoruz, hem de çok kötü.
Ekilenin biçildiği günler.
Bu hasat zamanı aslında bizim bir aynamız gibi.
Birbirimize düşüşümüzün, saflara bölünüşümüzün, hizmet ettiğimiz odakları ortaya koyuşlarımızın görüntüsü.
Sezon öncesi bir yönetim kuruluyor; belki de belli olan birkaç yüz kişinin içinden, sevabıyla günahıyla. Onlar olmasa yine o birkaç yüz kişinin içinden başkaları olacak. Dün de böyle oldu, yarında öyle olacak. Hepsi bizim insanımız.
Kimse o kongrede çıkıp itiraz etmedi bu yeni oluşuma. Hatta sevinildi bile. Yeni yüzler, genç dinamik insanlar. İçlerinde bir kaçı var ki bunların oluşu, yiğidin nasıl yoğurt yiyeceğinin habercisi gibi. Bunların başını çeken tabii ki Sayın Osman Gürsoy ve Dursun Kayman. Tecrübesiyle, birikimiyle, daha önceki deneyimleriyle başarıda sabırsız olacakları belli... Belli ki şampiyonluğu deneyecekler. Deneyecekseler eğer, sporcularını tabii ki hazırlardan seçecekler. Yanındaki arkadaşlarını da buna itiraz etmeyeceklerden tercih edecekler.
Dedim ya yiğidin yoğurt yiyişi bu. Yiğit yoğurda başlamadan kimin itirazı oldu ki? Hatta transferler başladığında alkışta aldı, övgüde. Kimse onu ve onun gibileri, sırf yoğurdu böyle yediler diye Boluspor haini ilan edemez. Etmemeli. Tamam, seçilen sistemi eleştirdik, yapılan yanlışları yüzlerine vurduk. Ama eleştiride bir yere kadar olmalı. İş yoğurt yiyiş şeklinden şahsiyetlere gitmemeli.
Osman Gürsoy’un yüzünde; daha önceden başladığı belli olan, Buca maçında daha da derinleşen stres ve üzüntü izlerini gördüm bu adamda. Acı çektiğini, son derece üzüldüğünü. Bilirim bize göre ne kadar yanlış yapsa da içindeki Boluspor sevgisini. Her şeye rağmen Kulüp kötü olsun ister mi?