Bir şekilde parlarlar.
Kendilerini satar, hep piar yaparlar.
İyi kadrolar kurdurup, gereğini onlar yapınca “ben yaptım” demeyi pek severler.
Tek düze oyunları vardır; öne baskı, golü at, üstüne yattır dertleri.
Olmazsa?
Olmazsa; “topu taca atarım, olur biter” misali.
Bu uğurda ya sahadakiler satılır ya da yönetenler.
Kendilerine asla toz kondurmazlar.
Hiç bir çıkış noktası kalmadıysa iş aha, vaha kalır...
Öyle bir efsunlanalar ki çevrelerini, yaptıkları hata, verdikleri demeç, aldıkları puan tartışılmaz bile.
Yöneticisi, gazetecisi, taraftarı bayılırlar böylelerine...
Öne geçtiklerinde ki dertleri, dakikaları böylece tüketmektir.
Öyle olunca taktikleriyse kadroda ofansif yerine defansif değişikliğidir.
“En iyi defans hücum oynamaktır” gerçeğini bilmez bunlar, korkaktırlar çünkü!
Golü yiyince öne çıkan takımın nasıl oynadığını, rakibi kendi sahasından nasıl çıkarmadığını elli kere görseler de yine bildiklerini yaparlar.
Kestirmeden puan, karizmayı çizdirmemektir aslında.
Ama kendi karizmalarını!
Ekmek yedikleri yer umurlarında bile değildir. Zora girdiklerinde türbinlere yaptıkları hareketlerle hatırlanırlar.
Kaliteleri ortaya çıktıkça sürekli kademe kaybedip kaybolur giderler.
Korkaklar destan yazamaz!
Bize bundan sonra ancak destan yazanlar kurtarır.
Zaten ölmüşüz, bir kere daha ölsek ne olur?
Atmışsın bir tane, iki diye git adamın üstüne!
Nefes alamasın, pas yapamasın, kaderine razı evine gitsin.
Ama nerdeeee!
N.Y.