Mağlubiyete alışmak hiçte hoş değil.
Hem de kendi sahanda. Hani bir şiir vardır ya akıllarda;
“Zamanla naçar kalırsın
Biçare dostsuz olursun
Yalan sözlere kanarsın
Gelen vurur giden vurur”
Artık bu sınıra geldik.
“Serhat istifa!” Son nokta.
Hastalığın ilacı mı? Keşke olsa. Kelle alınsa, işler düzelse.
Herkes şoföre bakar, arabayla hiç ilgilenmez. Arabayı oluşturan parçalarla…
Dışardan lastiği görürsünüz, yeni mi yeni, dişli mi dişli. Markası da o biçim. Siyahın üzerine beyaz kocaman yazılmış. Jant ise cafcaflı… Son model. Sonuç; görüntü mükemmel…
Tamam, lastik iyi görümlü, jant da… Ama biz araba gitmiyor diye hep beraber şoföre yükleniyoruz. “in aşağıya!” diye.
Ama jantın daha önce çukura düşmesinden dolayı çatladığını, lastiği tutan rotun, onun başlığının yetersizliğini hiç görmüyoruz. Araba gidecekte, gidemiyor. Görüntüsü iyi, içi boş…
Yani kısaca; destek elemanları yok.
Herkes paşa, amiral…