81 yıl önce ebediyete intikal eden Cumhuriyetimiz'in kurucu lideri Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha büyük özlemle andığımız gün izledik Bursaspor maçını...
Atamız'ı anarken geçmişi hatırladığımızda gördük ki; tarihle sahada yaşananlar arasında benzerlikler vardı.
O benzerlik de yakın tarihte başlarına gelenleri o günkü koşullara göre değerlendirip ona göre en iyi ayarları yapanlara rağmen, bizim bugün tekrar yeni ayar yapma arayışlarımız...
Bir elimiz yağda bir elimiz balda ya; o günkü şartları bilmeden, hissetmeden eleştiriler yapmak çok kolay...
Futbolda da durum aynı...
Yeni ayarlara gerek yok.
Geçmişte yapıldığı gibi; kadroyla çok oynamazsın, ekonomi ve hedeflerine göre gerekli yerlere takviye yaparsın.
Alt yapıda yetenekli oyuncuların varsa, onları çıkartırsın.
Hocan yoksa; bir an önce belirleyip, tamamladığın kadroyu kampa çıkarırsın.
Biz bunları bugünkü şartlara göre tekrar yazıp, öyle yapmadık ya; işte ceremesini de çektik, çekiyoruz.
Her şeyde geç kalınmasının etkisiyle giden hoca ve gelen yenisi... Gelenin lig içinde neredeyse kamp yapıyormuşçasına almaya çalıştığı yol...
Daha ligde bulunulan kötü sıralamanın psikolojik etkisini saymıyorum bile...
Hoca yine elindeki kadronun en iyisiyle ve o kadroyla uygulayabileceği en iyi taktik anlayışla çıktı Bursa karşısına. Gereğini de yaptı. Aslında bulunduğu konum gereği Bursa'nın çok daha organize ve baskılı bir futbol oynamasını bekliyordum ama maçın büyük bölümü dengede geçti. Maçın içerisinde sadece beş altı dakikalık bir sekans vardı ki; o bölümde taraftarın da yoğun desteğiyle maçın kontrolünü tamamen elimize geçirmiştik. Bazı mevkilerdeki kalite eksikliğinin getirdiği zaafiyetler futbol şansıyla telafi edilebilseydi ve ikinci yarının hemen başında bir anlık savunma zaafiyetinden kaynaklanan o şanssız golü yememiş olsaydık, Bursa maçı çok rahat üç puanla kapanırdı ama olmadı. Aslında maç içerisinde Bursasporlu oyuncuların skor üstünlüğünü ele geçirdikten sonra vakit geçirme amacıyla yaptıkları, onların da sahada istediklerini tam anlamıyla yapamadıklarının bir göstergesiydi. Golü erken atabilmiş olsaydık, onları çok daha zor durumda bırakabilirdik. Açıkçası bu görüntüde bir puan kazanmadık, iki puan kaybettik. Hiç olmazsa yenilmedik diyelim. Hep söylediğim gibi, devre arasına kadar alınacak her puan altın değerinde... İyi geçirilecek bir devre arası kampıyla ikinci yarıda kaybedilen puanlar elbet telafi edilebilir. Yeter ki; puan durumunda üzerimizde ekstra baskı oluşturabilecek durumlara düşmeyelim.
Sol tarafın sağ kadar çalışmaması, üretkenliğin maçın büyük bölümünde istenilen seviyede olmaması, organizasyon çeşitsizliği ve son vuruşlardaki beceriksizlik gibi sorunlar hocanın elindeki kadronun derinliğine ve niteliğine bağlı olsa da sezon başında en azından bazı konularda doğru teşhisler konularak, zamanında ve yerinde hamleler yapılmış olsaydı; bu takım şu anda gördüğümüzden çok daha iyi bir oyun ortaya koyabilirdi.
Başta sorumluluk alan tecrübeli oyuncular olmak üzere, tüm takım elinden gelenin en iyisini yaptı. Milli ara, eksiklikleri değerlendirip kapatma anlamında değerli olacaktır.
Rakip bizim gibi derin mazisi ve bizimle hatıraları olan bir futbol şehri takımı olunca, enerjinin saha ve tribünlere nasıl yansıdığına hep beraber şahit olduk.
Bu durum hem bulunduğumuz durumu hem de Türk Futbolu'nun olduğu yeri özetleyecek nitelikte...
Tribünler ve maç havası uzun süredir olmadığı kadar etkileyiciydi.
Devam etmesi, sayı ve sinerjinin artması ümidiyle..