Kimse senden şampiyonluk istemedi ki.
Eminim yönetimdeki çoğu arkadaşların bile.
Bu gömleği delege sana “üç yıllık plan” diye giydirmedi mi?
... Neydi üç yıllık plan?
Genç ve yetenekli bir takımın kurarak, en geç üç yılın sonunda başarıya ulaşmak.
Sen ne yaptın?
Her nedense manevra yapıp, kestirmeden başarıya ulaşmaya çalıştın.
Beklentileri birden yükselttin.
Yine her zaman ki gibi “ben bilirim, siz ne anlarsınız” dedin.
Sonra ne oldu?
Beklediğin gibi olmadı.
Bekledikleri gibi olmadı.
Beklentisi yükselenler hayal kırıklığıyla seni istifaya davet etti.
Üç yıllık plan rafa kalkınca zaten İki sonuç vardı.
Biri başarıya ulaşıp “bak gördünüz mü nasıl şampiyon olduk, ben bu işi biliyormuşum değil mi?” demek,
Biri de maalesef “yönetim istifayı” duymak.
Cumanın gelişi Perşembeden belli olur.
Bu sürpriz değil ki tepki veriyorsun.
Fevri davranıp, sanki Teknik Heyet istifa ediyormuşçasına,
Stadyum köşelerinde poz verip istifa ediyorsun.
Boluspor başkanı, istifa sözünü duyduğunda bile nasıl davranılacağını bilmeli.
“Taraftar her zaman haklıdır, bu tepkilerini mutlaka değerlendireceğiz” deyip yönetimi kulüp binasına çekmeli.
Hayret!
Nasıl olurda arkanda poz verenlerden biri seni uyarmaz.
Sonra toplantı yap, kararını ver.
İster istifa et, istersen etme.
Ama önce kendine, şapkayı önüne koyup düşüneceğin kadar zaman tanı.
Arkadaşlarını bir dinle.
“Bana ne ben oynamıyorum” deyip,
Sen kimi cezalandırıyorsun?
Taraftarı mı yoksa Boluspor’u mu?
Bir düşün.
Üç sezon önce Kartal maçı arifesinde aldığın kongre kararını.
İlk altı şansı devam ederken…
Tıpkı bu günkü gibi…
Bu gün yine aynısını yapıyorsun.
Şimdiye kadar topladığın paraları, verilen emekleri bir düşün.
Üzerindeki sorumluluğu ve töhmeti…
Şimdi birini seç; gurur mu, bile bile hak yemek mi?